beslenme

100 yaşını aşan insanların beslenme alışkanlıkları incelendi ve dört ortak besin öne çıktı. Bu besinler, uzun ve sağlıklı bir yaşamın sırlarını taşıyor.

Fasulye, tatlı patates, zeytinyağı ve yaban mersini gibi gıdalar, yaşlanmayı geciktiren ve vücut sağlığını koruyan temel besinler olarak dikkat çekiyor.

European Food Safety Authority ve MDPI yayımlanan araştırmalara göre 100 yaşını geçen bireylerin sağlıklı ve uzun bir yaşam sürmelerine katkı sağlayan 4 besin belirlendi. 

Uzun ömrün anahtarı 4 besin

Fasulye: Özellikle Akdeniz ve Okinawa diyetlerinde sıkça tüketilen fasulye türleri, yüksek lif ve bitkisel protein içeriğiyle dikkat çeker. Fasulye, kalp sağlığını destekler, bağırsak sağlığını iyileştirir ve düşük kalorili bir protein kaynağı olarak uzun yaşamla ilişkilendirilmiştir.

Tatlı Patates: Japonya Okinawa’da uzun ömürlü insanların diyetinde temel bir besin olan tatlı patates, düşük glisemik indeksi, yüksek antioksidan içeriği ve beta-karoten açısından zenginliğiyle bilinir. Bu besin, bağışıklığı destekler ve kronik hastalık risklerini azaltır. 

Zeytinyağı: Özellikle Akdeniz diyetiyle özdeşleşen zeytinyağı, sağlıklı yağlar açısından zengindir ve kalp hastalıklarını önlemeye yardımcı olur. Araştırmalar, zeytinyağının anti-enflamatuvar etkiler gösterdiğini ve beyin sağlığını desteklediğini ortaya koymuştur​. 

Yaban Mersini: Yüksek antioksidan içeriği ile bilinen yaban mersini, yaşlanma karşıtı özellikleri ve hücre hasarını onarıcı etkileriyle uzun yaşamın bir parçası olarak gösterilmektedir. Yaban mersini tüketiminin özellikle beyin sağlığı üzerinde olumlu etkileri olduğu bulunmuştur

Antarktika

Yeryüzünün en soğuk bölgesi Antarktika artan sıcaklıklar nedeniyle bitki örtüsü değişiyor.

İklim değişikliği nedeniyle sıcaklıkların artması, yeryüzünün en soğuk bölgesi Antarktika‘yı da etkiledi.


Fotoğraf: DHA Antarktika

İklim krizinin izlerinin görülüğü bölgeler arasında bulunan Antarktika’da bitki örtüsü hızla değişiyor.

İngiliz bilim insanlarının ‘Nature Geoscience’ dergisinde yayınlanan çalışmasında, uydu görüntülerinin analizi, kıtadaki bitki örtüsünün son kırk yılda büyük ölçüde değiştiğini gösteriyor.

1986’da Antarktika Yarımadası’nın bitki örtüsü bir kilometrekareden daha az alanı kaplarken, 2021’de ise bu alan 12 kilometrekareye kadar çıkıyor.

Uzmanlar, küresel ısınma nedeniyle Antarktika’daki yeşillenmenin devam edeceğini tahmin ediyor. Kaynak Birgün

Tarla sarmaşığı1

Tarla Sarmaşığı – Çit Sarmaşığı

Sinonimi
C. lon­gi­pe­di­cel­la­tus Sa’ad.

Diğer İsimeri:
Türk­çe: Çit sar­ma­şı­ğı,
Sar­ma­şık, Ça­dır çi­çe­ği
İn­gi­liz­ce: Fi­eld bind­we­ed, Small bind­we­ed
Al­man­ca: Ac­ker Win­de

Ta­nı­mı: Çok yıl­lık ot­su bir bit­ki­dir. Göv­de al­tı kö­şe­li, çıp­lak, ya­tık, sol­dan sa­ğa doğ­ru sa­rı­lı­cı ve 1 met­re­ye ka­dar uza­ya­bi­lir. Bit­ki çok de­rin­le­re gi­den kök ve top­rak al­tı göv­de­si oluş­tu­ra­bi­lir. Yap­rak­lar al­ma­şık ola­rak di­zil­miş olup, 2-5 cm uzun­luk­ta, çıp­lak ve ok ucu gö­rü­nü­mün­de­dir. Çi­çek­ler yap­rak kol­tuk­la­rın­dan 1-3 adet çı­kar ve hu­ni for­mun­da­dır. Taç yap­rak­la­rı 1.5-2.5 cm uzun­luk­ta, be­yaz­dan pem­be­ye ka­dar de­ği­şen renk­te­dir. Üze­rin­de 5 kır­mı­zı çiz­gi bu­lu­nur. Va­nil­ya gi­bi ko­kar. Çi­çek­ler sa­bah açar, öğ­le­den son­ra ka­pa­na­rak so­lar. Çi­çek­len­me Ma­yıs-Ey­lül ay­la­rın­da­dır. Mey­ve 2 oda­cık­lı kap­sül şek­lin­de­dir. Kap­sül 4-5 to­hum içe­rir. Kü­rem­si ve siv­ri uç­lu­dur. To­hum­lar 3-4 mm uzun­luk­ta, 2-3 mm ge­niş­lik­te ve 2-2.5 mm ka­lın­lık­ta­dır. Yu­mur­ta for­mun­dan oval şek­le ka­dar de­ği­şir, Eni­ne ke­si­tin­de 3 kö­şe­li, ren­gi gri­den ko­yu kah­ve­ren­gi-si­ya­ha ka­dar de­ği­şir. Üs­tü pü­tür­lü ve mat gö­rü­nüm­lü­dür. Bir bit­ki yak­la­şık 500 ka­dar to­hum ve­rir. Üre­me to­hum ve ri­zom­la­rıy­la ol­mak­ta­dır (15).
Çev­re İs­tek­le­ri: Be­sin mad­de­sin­ce zen­gin, ku­rak, sı­cak, gev­şek, tın­lı ve de­rin top­rak­la­rı se­ver. Azot gös­ter­ge­ci­si­dir. Koz­mo­po­lit bir bit­ki­dir. Mey­ve ve seb­ze bah­çe­le­rin­de, en­düst­ri bit­ki­le­rin­de, kış­lık hu­bu­bat içe­ri­sin­de, çim alan­la­rın­da, süs ve yem bit­ki­le­rin­de, boş alan­lar­da rast­la­nır (15).
Top­la­ma Za­ma­nı: Çi­çek­len­me ön­ce­si ve çi­çek­len­me dö­ne­mi
Bit­ki­nin İçe­ri­ği: Bit­ki­nin yap­rak­la­rı çi­çek aç­ma za­ma­nın­da 91.4-134 mg/kg ara­sın­da vi­ta­min C ve A içe­rir. Çi­çek aç­ma za­ma­nın­da içer­di­ği ku­ru mad­de de %20.1 pro­te­in, %3.8 yağ­lı mad­de­ler, %10.2 kül, %22.9 se­lü­loz ve %43.0 azot­suz bi­le­şik­le­ri içe­rir. Ay­rı­ca fla­von, re­çi­ne gli­ko­zi­di ve ta­nen de içer­mek­te­dir (33, 34, 38).
Kul­la­nıl­ma Şe­kil­le­ri
Ka­bız­lı­ğa kar­şı ba­ğır­sak­la­rı ha­re­ke­te ge­çir­mek için ya­rar­la­nı­lır. Bit­ki­nin haş­la­ma­sı za­yıf­la­tı­cı ve di­üre­tik­dir. Pros­tat il­ti­hap­la­rı için kul­la­nı­lır. Bit­ki­nin top­rak üs­tü kı­sım­la­rı ka­nın pıh­tı­laş­ma­sı­na ne­den olan ma­de­yi içe­rir. Taç yap­rak­la­rı fla­von ih­ti­va et­ti­ğin­den sıt­ma­ya kar­şı çay şek­lin­de de kul­la­nı­la­bil­mek­te­dir. Bit­ki­nin sap kıs­mın­dan el­de edi­len öz­su ha­ri­cen ya­ra yı­ka­ma­da ve sı­ra­ca­ya kar­şı ­da la­pa ha­lin­de kul­la­nı­la­bil­mek­te­dir (33, 38).
A. Yi­ye­cek Ola­rak

  1. Sar­ma­şık bö­re­ği (Mus­ta­fa Uğur TO­RUN, Ha­fik-Si­vas, 1994)
    Mal­ze­me­ler: 1 kg yuf­ka, 500 gr sar­ma­şık, nor­mal bü­yük­lük­te 2 baş so­ğan, 2 çay ka­şı­ğı ka­ra bi­ber, 50 gr mar­ga­rin, ya­rım çay bar­da­ğı ay­çi­çek ya­ğı.
    Ha­zır­la­nı­şı: Bit­ki­nin in­ce in­ce doğ­ra­nan yap­rak ve göv­de­le­ri bol su ile yı­ka­nır. Ay­çi­çek ya­ğı ile so­ğan pem­be­leş­ti­ri­lir. Sal­ça ila­ve edi­lir. Doğ­ran­mış olan sar­ma­şık bit­ki­si­de ila­ve edi­le­rek ka­rış­tı­rı­lır. Ha­fif ateş­te sol­ma­sı sağ­la­nır ve bir sü­re son­ra ateş­ten alı­nır. Bu şe­kil­de so­ğu­tu­la­rak yuf­ka­lar ara­sı­na kü­çük kü­çük di­lim­ler ha­lin­de ko­nur. Da­ha son­ra sac üze­rin­de kı­zar­tı­lır, üzer­le­ri yağ­la­na­rak ser­vis ya­pı­lır (Ta­rif: Şük­ri­ye SA­RI­TAŞ).
  2. Tar­la sar­ma­şı­ğı bo­ro­na­sı (Ke­rim KA­RA­TAŞ, An­dı­rın-Kah­ra­man­ma­raş, 1995)
    Mal­ze­me­ler: 1 kg tar­la sar­ma­şı­ğı, 1 kg yo­ğurt, ya­rım çor­ba ka­şı­ğı tuz, 4 diş sa­rım­sak.
    Ha­zır­la­nı­şı: Top­la­nan bit­ki te­miz­le­ne­rek doğ­ra­nır. 3,5-4 lit­re su­yun içe­ri­sin­de kay­na­yın­ca­ya ka­dar haş­la­nır, ocak­tan in­di­ri­le­rek su­yu sü­zü­lür, so­ğuk su­dan ge­çi­ri­lir ve sı­kı­lır. Dört diş sa­rım­sak ya­rım çor­ba ka­şı­ğı tuz ile dö­vü­lür ve haş­la­na­rak sı­kıl­mış tar­la sar­ma­şı­ğı ile ka­rış­tı­rıl­dık­tan son­ra 1 kg yo­ğurt ila­ve edi­lir, ar­tık ye­mek ser­vi­se ha­zır­dır (Ta­rif: Elif ÇAM).
  3. Sar­ma­şık kat­me­ri (Meh­met PİŞ­KİN, İs­ken­de­run-Ha­tay, 1996)
    Mal­ze­me­ler: 1 kg tar­la sar­ma­şı­ğı, 1 baş so­ğan, 4 adet yuf­ka, 100 gr mar­ga­rin, ye­te­ri ka­dar pul bi­ber ve tuz.
    Ha­zır­la­nı­şı: Bit­ki iyi­ce yı­ka­na­rak te­miz­le­nir ve sap­la­rın­dan ay­rı­lır. Bir mik­tar su­da haş­la­na­rak su­yu sı­kı­lır. Çok in­ce kı­yıl­mış so­ğan­lar içe­ri­sin­de yağ bu­lu­nan ta­va­da pem­be­le­şin­ce­ye ka­dar kı­zar­tı­lır. Da­ha son­ra su­yu sı­kıl­mış sar­ma­şık yap­rak­la­rı ha­zır­lan­mış olan bu ta­va içe­ri­si­ne ak­ta­rı­lır. Bun­lar bir­bir­le­riy­le ka­rış­tı­rı­lır. Ka­rış­tır­ma es­na­sın­da ye­te­ri ka­dar pul bi­ber ve tuz ila­ve edi­lir. Yuf­ka­la­rın içe­ri­si­ne ha­zır­lan­mış ola ka­rı­şım ko­nur ve üze­ri ka­pa­tı­lır. Kız­gın sac üze­rin­de pi­şi­ri­le­rek ser­vi­se su­nu­lur.
  4. Sar­ma­şık ye­me­ği (Cen­net GÖK­MEN, Boz­ya­zı-İçel, 1997)
    Mal­ze­me­ler: 1 kg genç dö­nem­de top­lan­mış bit­ki, 200 gr kıy­ma, 1 ye­mek ka­şı­ğı do­ma­tes sal­ça­sı, 1 adet or­ta boy so­ğan, 2 ye­mek ka­şı­ğı te­re­ya­ğı, ye­ter­li mik­tar­da tuz, su.
    Ha­zır­la­nı­şı: Te­miz­len­miş bit­ki yap­rak­la­rı doğ­ra­nır. Ten­ce­re­de eri­ti­len yağ içe­ri­si­ne ön­ce kıy­ma son­ra so­ğan yağ­da kav­ru­lur. So­ğan pem­be­leş­ti­ğin­de do­ma­tes sal­ça­sı ila­ve edi­lir ve kav­ru­lur. Bu­nun üze­ri­ne bit­ki yap­rak­la­rı ek­le­nip ölün­ce­ye ka­dar kav­ru­lur. Üze­ri­ni ör­te­cek ka­dar sı­cak su ko­nu­la­rak tuz ila­ve edi­lir. Kıy­ma­lar pi­şin­ce­ye ka­dar kı­sık ateş­te tu­tu­lur. Piş­tik­ten son­ra ser­vis ya­pı­lır (Ta­rif: Ü. ÇO­PUR).
  5. Ça­dır çi­çe­ği çor­ba­sı (Öğünç KÜ­ÇÜK­KO­YUN­CU, Ba­lı­ke­sir, 1997)
    Mal­ze­me­ler: 500 gr bit­ki, 3 adet do­ma­tes, 1 adet pa­ta­tes, 1 adet ha­vuç, 1 baş so­ğan, 2 diş sa­rım­sak, ya­rım çay bar­da­ğı zey­tin ya­ğı, kı­zar­mış ek­mek, 6 su bar­da­ğı su, ye­te­ri ka­dar tuz.
    Ha­zır­la­nı­şı: Do­ma­tes­le­rin ka­buk­la­rı so­yu­lur ve çe­kir­dek­le­ri ayık­la­nır. Pa­ta­tes­ler so­yu­la­rak tav­la za­rı şek­lin­de doğ­ra­nır. Ha­vuç­lar kı­zar­tı­lır ve 3-4 cm uzun­lu­ğun­da kib­rit çö­pü gi­bi di­lim di­lim doğ­ra­nır. Bit­ki ılık su­da bir sü­re bek­le­til­dik­ten son­ra su­la­rı­nın sü­zül­me­si için kev­gi­re ko­nur. So­ğan­da tav­la za­rı şek­lin­de doğ­ra­nır. Ten­ce­re­nin içi­ne bi­raz yağ ko­nu­la­rak ısı­tı­lır. Yağ ısın­dık­tan son­ra bü­tün bu mal­ze­me­ler atı­la­rak 5-7 da­ki­ka kav­ru­lur. Son­ra üze­ri­ne sı­cak su ila­ve edi­le­rek 15-20 da­ki­ka pi­şi­ri­lir. Da­ha son­ra yağ­da kı­zar­mış ek­mek­ler­le ser­vis ya­pı­lır (Ta­rif: Ha­bi­be KÜ­ÇÜK­KO­YUN­CU).
  6. Sar­ma­şık ye­me­ği (Hül­ya DAĞ­LI, Ber­ga­ma-Ba­lı­ke­sir, 1997)
    Mal­ze­me­ler: 1 kg genç dö­nem­de top­lan­mış bit­ki, 100 gr pi­rinç, 1 çor­ba ka­şı­ğı sal­ça, 100 gr mar­ga­rin, 2 su bar­da­ğı sı­cak su, 1 adet so­ğan.
    Ha­zır­la­nı­şı: Te­miz­len­miş olan bit­ki yap­rak­la­rı doğ­ra­nır. Ten­ce­re­de eri­ti­len yağ içi­ne so­ğan ek­le­ne­rek pem­be­leş­ti­ri­lir. Da­ha son­ra sal­ça ila­ve edi­lir. Bu­nun üze­ri­ne bit­ki yap­rak­la­rı ek­le­nip ölün­ce­ye ka­dar kav­ru­lur. Üze­ri­ne iki su bar­da­ğı sı­cak su ko­nur. 3-4 da­ki­ka son­ra pi­rinç ve tuz ila­ve edi­lir. Piş­tik­ten son­ra is­te­ğe gö­re üze­ri­ne yo­ğurt dö­kü­le­rek ser­vis ya­pı­lır (Ta­rif: Pem­be DAĞ­LI). Ay­nı ye­me­ğe Sam­sun yö­re­sin­de Gül­le­me adı ve­ril­mek­te­dir (Yu­nus DAL-1997).
    7.Yo­ğurt­lu sar­ma­şık ye­me­ği (Mu­rat ÖZER, Bo­lu, 1997)
    Mal­ze­me­ler: 1 kg bit­ki yap­ra­ğı, 500 gr yo­ğurt, 200 gr kıy­ma, 100 gr pi­rinç, 100 gr te­re­ya­ğı, 4-5 diş sa­rım­sak, 1 adet or­ta boy so­ğan, 1 çor­ba ka­şı­ğı sal­ça, ye­te­rin­ce tuz ve ba­ha­rat.
    Ha­zır­la­nı­şı: Bit­ki yap­rak­la­rı iyi­ce yı­ka­nıp doğ­ra­nır, kay­nar su­da 10-15 da­ki­ka haş­la­nır. Ay­rı bir kap­ta so­ğan pem­be­leş­ti­ri­lir. Kıy­ma ve sal­ça ile bit­ki haş­la­ma­sı ek­le­ne­rek bir sü­re kav­ru­lur ve su ila­ve edi­lir. Su kay­na­ma­ya baş­la­yın­ca yı­kan­mış pi­rinç ila­ve edi­le­rek 15-20 da­ki­ka kay­na­tı­lır. Yo­ğur­da ezi­le­rek dö­vül­müş sa­rım­sak­lar ka­tı­lır. Ta­bak­la­ra ko­nu­lan ye­mek­le­rin üze­ri­ne yo­ğurt dö­kü­le­rek ser­vis ya­pı­lır (Ta­rif: Ra­bia ACAR).
    Not: Bitkilerin yiyecek olarak kullanımı 4 kişiye göre hazırlanmıştır.
bin-pinarli-ida-kaz-daglari-14042017111103

Geçmişten günümüze Troas (Biga Yarımadası) bölgesinde, yerleşme, coğrafi konum, iklim, flora ve fauna, mitoloji, eko-sistem ve tarih içinde binlerce yıllık kültürlerin oluşması ve çatışmalarıyla Kaz Dağı çok önemli bir yer tutar. Biyo-çeşitlilik yönünden kuzey yüzünün, güney yüzünden daha fazla olması, kuzey yüzünün önemini daha da arttırmaktadır. İnsanlığın doğal ve kültürel evrensel değeri, efsanelerin kutsal dağı İda Dağı’dır. İda Dağın etrafı Troya başta olmak üzere; Adramytium, Antandros, assos, Lemponia, Gargaria, Kebren, Skepsis gibi çok önemli antik yerleşimlerle çevrilidir. Bayramiç’teki Hadimoğlu Konağı, 1357-1365 yıllarında yapıldığı düşünülen Hacı Bali Camii ve 1792 tarihinde yaptırılan Camii-Cedid (Karşıyaka Camii) görülmeye değer eserlerdir. Yenice İlçesindeki Etnografya müzesi, Pazarköy’deki Mültezim Konağı, Yenice-Hamdibey’de Kuvâ-yi Mîlliye Kahramanı Köprülü Hamdi Bey’in heykeli görülmeye değer yerlerdir. Türkmen kültürünü enyansıtan Tahtakuşlar Etnografya Müzesi diğer önemli değerli Kaz Dağı ile özdeş olmuş yerlerdir. Kaz Dağı’nda halen geleneksel yaşam biçimlerini bozmadan devam ettiren Türkmen köylüleri, her yıl Ağustos Ayı’nın son onbeş günü Sarıkız Tepe’de geleneksel Sarıkız şenliklerinin yöresel kıyafet ve adetlerine uygun olarak yayla yaşantısında çadırlar kurarak, “Sarıkız Şenlikleri” olarak kutlamaktadırlar. Afrodit’in güzel seçildiği, tarihte bilinen ilk güzellik yarışmasının yapıldığı Ayazma’da halen her yıl Ağustos ayında bu geleneksel devam ettirilip Kaz Dağı Güzeli seçilmektedir. Kaz Dağı; Bayramiç’te Ayazma, Çandır, Muhteşem Süleyman, Dalak Suyu, Güre’de Pınarbaşı gibi ören yerleri ile Şahindere Kanyonu, Hasanboğuldu, Sutüven Göletleri ve su kaynakları gibi doğal güzellikleri, taş evleri ile dikkat çeken köyleri, tepe noktalardaki orman gözetleme kulelerinin yer aldığı manzara noktaları, şifalı suları, kaplıcaları, Sarıkız Şenlikleri ile dikkat çeken Sarıkız Tepesi gibi daha bir çok zenginliklere ev sahipliği yapmaktadır. (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Çanakkale Değerleri Envanteri, Ankara,2009,s.190)

5e03450e0f254408ccb6dc70


        Karesi oğulları döneminde Saru Saltık ve Ece Halil yönetimindeki Türkmen boyları özellikle Kazdağının kuzey eteklerine Dağobası ile Evciler Çevresine yerleştirilmiştir. 1303 yılları arasında Türkmen prensliği diye anılan Bayramiç ve çevresi 1308 den sonra tümüyle Karesi oğulları beyliğinin egemenliğine girmiştir. 1357 yıllarında bölge Osmanlıların yürüttüğü başarılı politikalar sonrasında bütün yöreyi egemenlikleri altına almayı başarmışlardı

        Ahi hızır beyin Bayramiç´e yerleşmesinden sonra yöreye ilkin hayvancılıkla uğraşan göçebe Türk boyları gelmeye başlar. Öncelikle Menderes Nehri kıyısındaki Dutalanı köyü kurulur ve gelişir. Köydeki camiye çevrilen kilisenin yerine bugünkü Tepe Camii inşa edilir. Yöre halkının birlik ve beraberliğini sağlamak için dini bayramlarda kasabada toplanmaları istenir. Müslüman Türk boylarının dini görevlerini yerine getirmek üzere burada toplanmaları nedeniyle “Bayram için” düzenlenen bu toplantılardan kasaba “Bayramiç” adını alır.
        1356 yılında Karesi beyliği komutanlarından Ahi Hızır Bey önderliğinde Türkleşmeye başlayan Bayramiç ve çevresi 1691´lerde Hadımoğlu Sancaktarlığı idaresine girmiştir. 1882 yılında Belediye teşkilatı kurulan Bayramiç 1902 yılında Çanakkale ili´ne bağlı ilçe merkezi haline gelmiştir. 1949 yılında sınır belirleme çalışmaları tamamlanarak haritası çıkartılan ilçenin imar planı hazırlanmıştır. Başlangıçta sadece Tepe camii ile Karşıyaka camii arasında yoğunlaşan yapılanma daha sonra ilçenin her yönünde meydana getirilen mahallelerle hızlanmıştır. Bayramiç ve çevresindeki ilk yerleşimler oldukça erken döneme gitmesine karşın, bugüne kadar gelebilen gezilip görülebilecek kalıntılar oldukça azdır. İlçe sınırları içerisinde yer alan Kebrene ve Skepsis´teki az da olsa yüzeyden izlenebilen kalıntılar tarih olarak İ.Ö. 3. bin yıla kadar gitmektedir. Bayramiç´in daha çok Osmanlılar dönemine ait kalıntıları günümüze kadar gelebilmiştir. Bu çağa ait Hadımoğlu konağı, Hacı Bali Camii, Mustafa Aslan Türbesi, Karşıyaka Camii, Karşıyaka köprüsü (Taş köprü), Dede çeşmesi ile Çarşı Camii bütün tahribata rağmen günümüzde kullanılan Osmanlı eserleridir. İlçe merkezine yaklaşık 20 km. uzaklıktaki Külcüler ılıcası tarihi oldukça erkene gitmekle birlikte bunu belirleyecek maddi kalıntılar bulunamamıştır. Türkiye ılıcalar ve kaplıcalar rehberine de giren Külcüler ılıcasının kükürtlü suyu çeşitli hastalıklara iyi gelmektedir. Buradaki çamurun da cilt hastalıkları, romatizma, siyatik ve kireçlenmeye iyi geldiği, iltihaplı yaraları iyileştirdiği bilinmektedir.

0

Baharda başkadır Çanakkale’nin Bayramiç ilçesi.

Yeşiliyle, nemli aydınlığıyla, toprağından fışkıran zenginlikleriyle bir göz ziyafeti sunar sizlere. Yeşilin türlüsü, dağların görkemlisi, suların en coşkulusu ondadır. Çanakkale-İzmir yolunda, Ezine’deki yol ayrımından sapıp içerilere doğru 24 km gittiğinizde Bayramiç’tesinizdir. İyi niyetli insanları sizi güler yüzle karşılar. Hasetle fesatla ilgileri olmadığından, dünyayla ve insanlarla barışıktırlar çünkü.

Şehir içinde

Önce şehir içinde bir tur atabilirsiniz. Belli başlı bir ana caddesi var Bayramiç’in: Atatürk Caddesi. Sağlı sollu ona bağlanan ikincil durumdaki caddeler ve sokaklar boyunca yayılır ilçe. Hafif engebeli bir araziye kurulmuştur ama sizi soluk soluğa da bırakmaz, kendisini göz alabildiğine görülecek biçimde de sunmaz. O caddede yürürken küçük, güzel parkında soluklanabilir ve sonra Tekboylar Tepesi’ne çıkabilirsiniz. Buranın bir bölümü Afrodit diye anılıyor. Bayramiç’i yüksekten görebileceğiniz yerlerden biridir orası. Atatürk Caddesi’nden pazar yerinin karşısına, sola devam ederseniz, cadde üzerinde dar, iki katlı çıkıntısıyla tarihi bir taş yapı dikkatinizi çekecektir: Hadimoğlu Türk Evi Etnografya Müzesi’dir bu. Bayramiç yaşamından sırlar verecektir size ama açık bulursanız. Yine bu cadde boyunca yürüyecek olursanız, Osmanlı döneminden kalma Hükümet Konağı’nı geçip 1889 tarihli Çarşı Camii’ne varırsınız. Oradan sağa kıvrılıp aşağıya doğru indiğinizde ise Karşıyaka Camii ve onun hemen dibinden akan çayın üzerindeki Taş Köprü’ye ulaşırsınız.

Baharda başkadır Bayramiç

Çalıştaylar ve öteki çabalar

Geçen yıllarda Muratlar ve Yeniköy’de bir ‘Permakültür Çalıştayı’ düzenlenmiş. Buraya değişik yerlerden yüz elli kişi katılmış. Permakültür, ‘Doğal ekosistemlerdeki çeşitliliğe, istikrara ve dirence sahip tarımsal verimliliğe yönelik sürdürülebilir ekolojik tarım ve yerleşim anlayışı’ demek. Bayramiç, bu yolda kafa yoran, üretim için emeğini ortaya koyan bir doğa laboratuvarı gibi. Muratlar-Yeniköy’e yerleşen 8 arkadaş ise burada ekolojik tarım için kolları sıvamış. Köylüyle el ele vererek, tarımı doğal (ekolojik) haliyle ileri taşımaya başlamışlar bile. Doğal Miras Çalıştayı da Bayramiç köylerinde gerçekleştirilmiş. Aralarında ABD’li iki profesörün de bulunduğu 80 kişi, çadırlarda konaklayarak, doğal yaşamın içinde, doğal yaşam alanları oluşturmak üzerine düşünmüşler, konuşmuşlar, buna dair örnekler ortaya koymuşlar. Ayrıca, Beşik Tarımsal Kalkınma Kooperatifi gibi öncü kooperatifleri de var.

Mehmet Akif ve Reşat Nuri

Bayramiç’in geçmişinde bazı ünlüler var. Bayramiçlilerin de en önemsediği Mehmet Akif Ersoy. İstiklal Marşı şairimiz İstanbul’da, Karagümrük’te doğmuş ama nüfusa Bayramiç’te kaydedildiği için burada doğmuş gibi görünüyor. Babası Bayramiç’te yıllarca vaizlik/imamlık yapmış, Mehmet Akif’in çocukluğunun önemli bir bölümü burada geçmiş. İkinci isim ise Reşat Nuri Güntekin. Ünlü yazarımız, milletvekili iken Bayramiç Lisesi’nin açılışına katılmış ve ilk dersi vermiş. Ünlü siyasetçi, eski Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil ise 1944-1945 yıllarında burada kaymakamlık yapmış.

Eken biçen Bayramiç

Bayramiç, köyleri ve kasaba merkezindeki halkıyla eken biçen ve üreten insanlardan oluşuyor. Hafif engebeli ovasının tamamına yakınını sulayan bir barajı var. Bunun için sulu tarım ve hayvancılık önde. Ancak, yükseklere doğru yöneldiğinizde iş değişiyor. Oralarda daha çok meyve ağaçları kaplıyor arazinin tamamına yakınını. Kiraz, elma, armut, şeftali, kayısı, erik; dağlara doğru ceviz ve kestane… Dağların koynuna sokuldukça arazi gümrah bir yeşile bürünüyor. Oralardaki meyve ağaçları bilinenlerden çok farklı. Nemli ve yöreye özgü iklim yapısı, meyvelerin kabuklarının incelmesine neden oluyormuş. Bu bir özellik. Bir sürü endemik (yöreye, yerine özgü) bitki türü yanında, bir de özgün meyvesi var: Bayramiç beyazı diye tescil ettirilmiş beyaz, tüysüz şeftali. Kendi kendine şeftali, kayısı ve erik türlerinin doğal döllemesiyle, yani melezlemeyle ortaya çıkmış bu doğa harikası meyve. İklimin, doğa yapısının bir armağanı.

Tarım atakları

Bayramiç’te tarım alışılmışın dışında bir gelişme gösteriyor. Doğa zenginliği, insanın bilinci ve çağın doğaya ters gelmeyen olanaklarıyla birleşince iyi şeyler çıkıyor ortaya. Örneğin, kivi yetiştiriliyor Bayramiç’te. Henüz deneme düzeyinde ve sınırlı bir üretim ama yakında çoğalıp gelişebilir ve kivi bizim üretim listelerimize Bayramiç sayesinde girebilir. Bayramiç, son zamanlarda gelişen tarımsal bilince çok yatkın bir yer. Köyleri de buna destek veriyor. Uluslararası tohum tekellerinin Türkiye’de çıkarttıkları, eli kolu bağlayan, bizi kendi özgün ürünlerini üretemez hale getiren tohumculuk yasasının getirdiği engelleri bilinçle aşmak ve yerli ürünlerimizi koruyup geliştirmek için her yıl nisan ayında Tohum Takas Şenliği düzenliyor.

Baharda başkadır Bayramiç

Cittaslow

Bayramiç, ‘citta slow’, yani ‘sakin kent’, ‘yavaş şehir’ olmak için başvuruda bulunan ilçelerimizden biri ve belki de en şanslısı… Gerçekten sakin, gürültü patırtıdan, tozdan dumandan, kirlilikten uzak, kendi doğal dünyası içinde sessiz ve kararlı bir biçimde devinen Bayramiç, bunun için biçilmiş kaftan.. ‘Citta Slow’ için Seferihisar’la kardeş dayanışması içinde yürüttüğü çalışma, umarım iyi sonuç verir.

Ayazma

Bayramiç’ten otuz kilometre kadar ötede, Kazdağları’nın koynuna girdiğiniz noktadaki Ayazma, bir doğa harikası ve dünyanın ilk güzellik yarışmasının yapıldığı yer. Derin vadiden köpüre çağıldaya gelen gür bir suyu var Ayazma Deresi’nin. Böyle kim bilir kaç dere birleşerek Kara Menderes Nehri’ni oluşturuyor. ‘Ayazma’ denince bir duracaksınız. Orada binbir güzellik, bin yılların gizemiyle gelmiş bugüne. Yukarıda, dağın birçok yerinde mağaralardan da bu mevsimde sular fışkırırmış. Kazdağları bir su deposu sanki. O akış hızına göre, bitmeyen bir kaynak oluşu akla ziyan. Ama gelin görün ki, altın şirketleri, bu su deposunun içine zehir atmak için üstünde hora tepiyorlar.
Bir yeryüzü cenneti Ayazma. Bayramiç’e varıp da Ayazma’yı görmeden ayrılmayın. Hele bir de alabalık sofrası kurabilirseniz, değmeyin keyfinize… Ben, nisan başlarında, gür akışlı suların gürültüsünden insanların birbirini zor işittiği düş uğultusu içindeki bu olağanüstü doğa harikasını hayranlıkla izledim, gözledim. Gözümde yeşili, kulaklarımda sularının sesi iz olarak kaldı.

Bayramiç pazarında kadınlar

Bayramiç pazarında ürünlerini sergileyip satan kadınlar için yaklaşık on yıl önce yazdığım bir şiir Ra adlı kitabımda yer alıyor. Şöyle:

“bayramiç pazarında köylü kadınlarbenekli üzüm, kestane, ceviz günbalı gülüşleri sokağa serili çeyiz usul bir serinlik sabahı karşılıyor köşe başlarında kazdağı’nın selamı var hoş gelip hoş gidiniz”

Efsanevi güzellik yarışması

Troya Kralı Priamos’un, kötü bir rüyadan ötürü, doğumuyla bir felakete neden olacağına inandığı ve bu nedenle doğar doğmaz İda Dağı’na bıraktırdığı oğlu Paris’i, bir ana ayı emzirir ve büyütür. Paris, güçlü ve yakışıklı bir delikanlı olur. Nifak ve kavga tanrısı Eris, davetsiz geldiği bir düğünde ‘en güzele verilmek üzere’ diye yazarak ortaya bir altın elma bırakır. Tanrıçalar Hera, Athena ve Afrodit arasında kimin güzel olduğu tartışması kavgaya dönüşür. Zeus, Paris’i kavgayı çözümlemekle görevlendirir. Paris, altın elmayı alır, seçimi nasıl yapacağını düşünürken, tanrıçalardan belki de dünyanın ilk rüşvet önerileri gelir: Athana, savaşta dünyanın en büyük yiğidi olmayı ve insanüstü akılı; Hera, Asya ve Avrupa’nın krallığını; Afrodit ise dünyanın en güzel kadını Spartalı Helena’nın aşkını vaat eder. Paris, aşkı seçer ve elmayı Afrodit’e uzatır. Dünyanın ilk güzellik kraliçesi böylece seçilmiş olur.

X