Beypazarı Ticaret Odası, Antalya’da düzenlenen Yöresel Ürünler Fuarı (YÖREX)’nda yer alarak bölgenin zengin kültürel ve gastronomik mirasını tanıttı. Beypazarı Ticaret Odası Başkanı İrfan Çelik, fuar kapsamında kurulan tanıtım standında ziyaretçileri ağırladıklarını ve Beypazarı’nın özgün ürünlerini sergilediklerini belirtti.
Fuarda öne çıkan ürünler arasında özellikle coğrafi işaret tesciline sahip Beypazarı kurusu ve havuç lokumu büyük ilgi gördü.
Coğrafi İşaret Tescilli Ürünler Tanıtıldı Başkan İrfan Çelik yaptığı açıklamada, fuarda yer almalarının temel amacının yöresel ürünlerin ve coğrafi işaretli ürünlerin ticarete kazandırılmasını sağlamak olduğunu ifade etti. Çelik, “Yöresel ürünlerimizin ve coğrafi tescilli ürünlerimizin ticarette daha fazla yer bulmasını ve tüketilmesinin yaygınlaşmasını amaçlıyoruz. Ayrıca, bu ürünlerin katma değerini artırarak bölge ekonomisine daha fazla katkı sağlamak istiyoruz” dedi.
Beypazarı’nın Lezzetleri Fuarın Gözdesi Oldu Fuarda tanıtılan Beypazarı kurusu, geleneksel yöntemlerle üretilen ve yıllardır bölgenin simgesi haline gelmiş bir lezzet. Sert yapısıyla bilinen ve çayla birlikte tüketilen Beypazarı kurusu, coğrafi işaret tescili sayesinde Beypazarı’nın adını ulusal ve uluslararası arenada duyurmaya devam ediyor.
Havuç lokumu ise Beypazarı’nın en bilinen tatlılarından biri olarak fuar ziyaretçileri tarafından büyük beğeni topladı. Özellikle hem sağlıklı hem de lezzetli olması sebebiyle geniş bir kitleye hitap ediyor.
Yöresel Ürünlerin Ekonomiye Katkısı Coğrafi işaretli ürünlerin ve yöresel lezzetlerin ticari açıdan büyük potansiyele sahip olduğunu vurgulayan İrfan Çelik, “Bu tür ürünlerin tanıtımını yaparak yerel üreticilerimizin daha fazla kazanç elde etmelerini sağlıyoruz. Yöresel ve coğrafi işaretli ürünler, hem bölge ekonomisine katkı sağlıyor hem de yerel kültürümüzü koruyarak gelecek nesillere aktarmamıza yardımcı oluyor” şeklinde konuştu.
YÖREX Fuarı ve Beypazarı’nın Rolü YÖREX, Türkiye’nin dört bir yanından gelen katılımcılarla yöresel ürünlerin tanıtıldığı ve ticaretin teşvik edildiği bir platform olarak dikkat çekiyor. Beypazarı gibi kültürel açıdan zengin bölgeler, fuar aracılığıyla hem yerel halkın hem de turistik bölgelerin taleplerine cevap verebilecek bir üretim ve pazarlama altyapısı oluşturuyor. Beypazarı Ticaret Odası da bu fuarda yer alarak, bölgenin markalaşma sürecine katkı sağlıyor ve yöresel ürünlerin bilinirliğini artırıyor.
Fuara Katılımın Önemi Başkan Çelik, fuara katılımın sadece ürün tanıtımı açısından değil, aynı zamanda üreticiler için pazar bulma ve iş bağlantıları kurma açısından da önemli olduğunu vurguladı. “Fuara katılım, üreticilerimizin ürünlerini daha geniş kitlelere ulaştırmalarına yardımcı oluyor. Böylece yerel üreticilerimizin gelirlerini artırmalarına destek oluyoruz” dedi.
Beypazarı Ticaret Odası’nın YÖREX’teki varlığı, Beypazarı’nın zengin yöresel ürünlerini ve kültürel mirasını daha geniş bir platformda tanıtma fırsatı sunuyor. Bu çabalar, yerel üreticilere ekonomik fayda sağlarken, yöresel ürünlerin ulusal ve uluslararası pazarda hak ettiği değeri görmesine de katkı sunuyor.
Antalya, 16 yıl önce “Sizin oraların nesi meşhur?” sloganı ile başlatılan Yöresel Ürünler Fuarı (YÖREX) bu yıl 72 kentin özgün ürünlerini sergileyecek. Antalya Ticaret Borsası (ATB) Başkanı, fuarın başlangıcında Türkiye’de 109 coğrafi işaretli ürün olduğunu, bu sayının ise günümüzde 1.637’ye ulaştığını açıkladı. Ayrıca, yaklaşık 600 ürün başvurusunun kabul edildiği bilgisi verildi.
Yöresel ürünlerin değerini artırmak ve kırsal ekonomik kalkınmayı desteklemek amacıyla düzenlenen YÖREX, bu yıl 13. kez 9-13 Ekim tarihleri arasında ANFAŞ Fuar Merkezi’nde gerçekleştirilecek.
ATB Başkanı, fuar hakkında düzenlediği basın toplantısında önemli bilgiler paylaştı. Toplantıya Antalya Fuarcılık İşletme ve Yatırım A.Ş. (ANFAŞ) Yönetim Kurulu Başkanı, Antalya Gazeteciler Cemiyeti Başkanı ve Antalya Ticaret ve Sanayi Odası Başkan Yardımcısı da katıldı.
ATB Başkanı, 2008 yılında yöresel ürünlerin ticarileşmesine destek vermek ve markalaşmayı sağlamak amacıyla YÖREX’in başlatıldığını belirtti. “Sizin oraların nesi meşhur?” sloganıyla tüm Türkiye’yi hedef aldıklarını ifade etti ve YÖREX’in ürünlerin markalaşması ve değer kazanması açısından sağladığı katkılara dikkat çekti. Ayrıca, Türkiye’deki coğrafi işaretli ürün sayısının artırılmasını hedeflediklerini dile getirdi.
Coğrafi işaret tescilinin ekonomik katkısının büyük olduğunu savunan Başkan, dünya genelinde 200 milyar dolarlık bir coğrafi işaretler pazarının bulunduğunu ve Türkiye’nin bu pazardan yeterince pay alamadığını aktardı.
Bu yılki fuarda 400 firmanın, 72 kent özelinde el emeği ve göz nuru ürünlerini ziyaretçilerin beğenisine sunacağını belirten Başkan, özellikle çocukların fuarda yer almasının önemini vurguladı. Çocukların bu ürünleri görmesi, tatması ve deneyimlemesi gerektiğini ifade etti.
ANFAŞ Yönetim Kurulu Başkanı, YÖREX’in hem Antalya hem de Türkiye için büyük bir değer taşıdığını belirterek fuarın yaşatılmasının önemine değindi. Tüm Türkiye’yi YÖREX’e davet eden Bıdı, sağlıklı ve markalı ürünlerin tadılmasının gerekliliğini dile getirdi.
Antalya Gazeteciler Cemiyeti Başkanı, YÖREX’in Antalya’nın marka değerine katkı sağladığını ifade ederken gazetecilerin fuarın gönüllü danışma kurulunda yer aldıklarını aktardı. Ayrıca, 2 milyon ziyaretçi hedefinin kent için önemli olduğunu vurguladı.
Son olarak, Antalya Ticaret ve Sanayi Odası Başkan Yardımcısı, fuarın Antalya’nın markası haline geldiğini ve ülke genelinde bilinirliğinin arttığını belirtti. YÖREX’in farkındalık yaratma amacını taşıdığını ve gelişimine katkı sağladıklarını kaydetti.
Geçmişten günümüze Troas (Biga Yarımadası) bölgesinde, yerleşme, coğrafi konum, iklim, flora ve fauna, mitoloji, eko-sistem ve tarih içinde binlerce yıllık kültürlerin oluşması ve çatışmalarıyla Kaz Dağı çok önemli bir yer tutar. Biyo-çeşitlilik yönünden kuzey yüzünün, güney yüzünden daha fazla olması, kuzey yüzünün önemini daha da arttırmaktadır. İnsanlığın doğal ve kültürel evrensel değeri, efsanelerin kutsal dağı İda Dağı’dır. İda Dağın etrafı Troya başta olmak üzere; Adramytium, Antandros, assos, Lemponia, Gargaria, Kebren, Skepsis gibi çok önemli antik yerleşimlerle çevrilidir. Bayramiç’teki Hadimoğlu Konağı, 1357-1365 yıllarında yapıldığı düşünülen Hacı Bali Camii ve 1792 tarihinde yaptırılan Camii-Cedid (Karşıyaka Camii) görülmeye değer eserlerdir. Yenice İlçesindeki Etnografya müzesi, Pazarköy’deki Mültezim Konağı, Yenice-Hamdibey’de Kuvâ-yi Mîlliye Kahramanı Köprülü Hamdi Bey’in heykeli görülmeye değer yerlerdir. Türkmen kültürünü enyansıtan Tahtakuşlar Etnografya Müzesi diğer önemli değerli Kaz Dağı ile özdeş olmuş yerlerdir. Kaz Dağı’nda halen geleneksel yaşam biçimlerini bozmadan devam ettiren Türkmen köylüleri, her yıl Ağustos Ayı’nın son onbeş günü Sarıkız Tepe’de geleneksel Sarıkız şenliklerinin yöresel kıyafet ve adetlerine uygun olarak yayla yaşantısında çadırlar kurarak, “Sarıkız Şenlikleri” olarak kutlamaktadırlar. Afrodit’in güzel seçildiği, tarihte bilinen ilk güzellik yarışmasının yapıldığı Ayazma’da halen her yıl Ağustos ayında bu geleneksel devam ettirilip Kaz Dağı Güzeli seçilmektedir. Kaz Dağı; Bayramiç’te Ayazma, Çandır, Muhteşem Süleyman, Dalak Suyu, Güre’de Pınarbaşı gibi ören yerleri ile Şahindere Kanyonu, Hasanboğuldu, Sutüven Göletleri ve su kaynakları gibi doğal güzellikleri, taş evleri ile dikkat çeken köyleri, tepe noktalardaki orman gözetleme kulelerinin yer aldığı manzara noktaları, şifalı suları, kaplıcaları, Sarıkız Şenlikleri ile dikkat çeken Sarıkız Tepesi gibi daha bir çok zenginliklere ev sahipliği yapmaktadır. (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Çanakkale Değerleri Envanteri, Ankara,2009,s.190)
Karesi oğulları döneminde Saru Saltık ve Ece Halil yönetimindeki Türkmen boyları özellikle Kazdağının kuzey eteklerine Dağobası ile Evciler Çevresine yerleştirilmiştir. 1303 yılları arasında Türkmen prensliği diye anılan Bayramiç ve çevresi 1308 den sonra tümüyle Karesi oğulları beyliğinin egemenliğine girmiştir. 1357 yıllarında bölge Osmanlıların yürüttüğü başarılı politikalar sonrasında bütün yöreyi egemenlikleri altına almayı başarmışlardı
Ahi hızır beyin Bayramiç´e yerleşmesinden sonra yöreye ilkin hayvancılıkla uğraşan göçebe Türk boyları gelmeye başlar. Öncelikle Menderes Nehri kıyısındaki Dutalanı köyü kurulur ve gelişir. Köydeki camiye çevrilen kilisenin yerine bugünkü Tepe Camii inşa edilir. Yöre halkının birlik ve beraberliğini sağlamak için dini bayramlarda kasabada toplanmaları istenir. Müslüman Türk boylarının dini görevlerini yerine getirmek üzere burada toplanmaları nedeniyle “Bayram için” düzenlenen bu toplantılardan kasaba “Bayramiç” adını alır.
1356 yılında Karesi beyliği komutanlarından Ahi Hızır Bey önderliğinde Türkleşmeye başlayan Bayramiç ve çevresi 1691´lerde Hadımoğlu Sancaktarlığı idaresine girmiştir. 1882 yılında Belediye teşkilatı kurulan Bayramiç 1902 yılında Çanakkale ili´ne bağlı ilçe merkezi haline gelmiştir. 1949 yılında sınır belirleme çalışmaları tamamlanarak haritası çıkartılan ilçenin imar planı hazırlanmıştır. Başlangıçta sadece Tepe camii ile Karşıyaka camii arasında yoğunlaşan yapılanma daha sonra ilçenin her yönünde meydana getirilen mahallelerle hızlanmıştır. Bayramiç ve çevresindeki ilk yerleşimler oldukça erken döneme gitmesine karşın, bugüne kadar gelebilen gezilip görülebilecek kalıntılar oldukça azdır. İlçe sınırları içerisinde yer alan Kebrene ve Skepsis´teki az da olsa yüzeyden izlenebilen kalıntılar tarih olarak İ.Ö. 3. bin yıla kadar gitmektedir. Bayramiç´in daha çok Osmanlılar dönemine ait kalıntıları günümüze kadar gelebilmiştir. Bu çağa ait Hadımoğlu konağı, Hacı Bali Camii, Mustafa Aslan Türbesi, Karşıyaka Camii, Karşıyaka köprüsü (Taş köprü), Dede çeşmesi ile Çarşı Camii bütün tahribata rağmen günümüzde kullanılan Osmanlı eserleridir. İlçe merkezine yaklaşık 20 km. uzaklıktaki Külcüler ılıcası tarihi oldukça erkene gitmekle birlikte bunu belirleyecek maddi kalıntılar bulunamamıştır. Türkiye ılıcalar ve kaplıcalar rehberine de giren Külcüler ılıcasının kükürtlü suyu çeşitli hastalıklara iyi gelmektedir. Buradaki çamurun da cilt hastalıkları, romatizma, siyatik ve kireçlenmeye iyi geldiği, iltihaplı yaraları iyileştirdiği bilinmektedir.
Baharda başkadır Çanakkale’nin Bayramiç ilçesi.
Yeşiliyle, nemli aydınlığıyla, toprağından fışkıran zenginlikleriyle bir göz ziyafeti sunar sizlere. Yeşilin türlüsü, dağların görkemlisi, suların en coşkulusu ondadır. Çanakkale-İzmir yolunda, Ezine’deki yol ayrımından sapıp içerilere doğru 24 km gittiğinizde Bayramiç’tesinizdir. İyi niyetli insanları sizi güler yüzle karşılar. Hasetle fesatla ilgileri olmadığından, dünyayla ve insanlarla barışıktırlar çünkü.
Şehir içinde
Önce şehir içinde bir tur atabilirsiniz. Belli başlı bir ana caddesi var Bayramiç’in: Atatürk Caddesi. Sağlı sollu ona bağlanan ikincil durumdaki caddeler ve sokaklar boyunca yayılır ilçe. Hafif engebeli bir araziye kurulmuştur ama sizi soluk soluğa da bırakmaz, kendisini göz alabildiğine görülecek biçimde de sunmaz. O caddede yürürken küçük, güzel parkında soluklanabilir ve sonra Tekboylar Tepesi’ne çıkabilirsiniz. Buranın bir bölümü Afrodit diye anılıyor. Bayramiç’i yüksekten görebileceğiniz yerlerden biridir orası. Atatürk Caddesi’nden pazar yerinin karşısına, sola devam ederseniz, cadde üzerinde dar, iki katlı çıkıntısıyla tarihi bir taş yapı dikkatinizi çekecektir: Hadimoğlu Türk Evi Etnografya Müzesi’dir bu. Bayramiç yaşamından sırlar verecektir size ama açık bulursanız. Yine bu cadde boyunca yürüyecek olursanız, Osmanlı döneminden kalma Hükümet Konağı’nı geçip 1889 tarihli Çarşı Camii’ne varırsınız. Oradan sağa kıvrılıp aşağıya doğru indiğinizde ise Karşıyaka Camii ve onun hemen dibinden akan çayın üzerindeki Taş Köprü’ye ulaşırsınız.
Çalıştaylar ve öteki çabalar
Geçen yıllarda Muratlar ve Yeniköy’de bir ‘Permakültür Çalıştayı’ düzenlenmiş. Buraya değişik yerlerden yüz elli kişi katılmış. Permakültür, ‘Doğal ekosistemlerdeki çeşitliliğe, istikrara ve dirence sahip tarımsal verimliliğe yönelik sürdürülebilir ekolojik tarım ve yerleşim anlayışı’ demek. Bayramiç, bu yolda kafa yoran, üretim için emeğini ortaya koyan bir doğa laboratuvarı gibi. Muratlar-Yeniköy’e yerleşen 8 arkadaş ise burada ekolojik tarım için kolları sıvamış. Köylüyle el ele vererek, tarımı doğal (ekolojik) haliyle ileri taşımaya başlamışlar bile. Doğal Miras Çalıştayı da Bayramiç köylerinde gerçekleştirilmiş. Aralarında ABD’li iki profesörün de bulunduğu 80 kişi, çadırlarda konaklayarak, doğal yaşamın içinde, doğal yaşam alanları oluşturmak üzerine düşünmüşler, konuşmuşlar, buna dair örnekler ortaya koymuşlar. Ayrıca, Beşik Tarımsal Kalkınma Kooperatifi gibi öncü kooperatifleri de var.
Mehmet Akif ve Reşat Nuri
Bayramiç’in geçmişinde bazı ünlüler var. Bayramiçlilerin de en önemsediği Mehmet Akif Ersoy. İstiklal Marşı şairimiz İstanbul’da, Karagümrük’te doğmuş ama nüfusa Bayramiç’te kaydedildiği için burada doğmuş gibi görünüyor. Babası Bayramiç’te yıllarca vaizlik/imamlık yapmış, Mehmet Akif’in çocukluğunun önemli bir bölümü burada geçmiş. İkinci isim ise Reşat Nuri Güntekin. Ünlü yazarımız, milletvekili iken Bayramiç Lisesi’nin açılışına katılmış ve ilk dersi vermiş. Ünlü siyasetçi, eski Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil ise 1944-1945 yıllarında burada kaymakamlık yapmış.
Eken biçen Bayramiç
Bayramiç, köyleri ve kasaba merkezindeki halkıyla eken biçen ve üreten insanlardan oluşuyor. Hafif engebeli ovasının tamamına yakınını sulayan bir barajı var. Bunun için sulu tarım ve hayvancılık önde. Ancak, yükseklere doğru yöneldiğinizde iş değişiyor. Oralarda daha çok meyve ağaçları kaplıyor arazinin tamamına yakınını. Kiraz, elma, armut, şeftali, kayısı, erik; dağlara doğru ceviz ve kestane… Dağların koynuna sokuldukça arazi gümrah bir yeşile bürünüyor. Oralardaki meyve ağaçları bilinenlerden çok farklı. Nemli ve yöreye özgü iklim yapısı, meyvelerin kabuklarının incelmesine neden oluyormuş. Bu bir özellik. Bir sürü endemik (yöreye, yerine özgü) bitki türü yanında, bir de özgün meyvesi var: Bayramiç beyazı diye tescil ettirilmiş beyaz, tüysüz şeftali. Kendi kendine şeftali, kayısı ve erik türlerinin doğal döllemesiyle, yani melezlemeyle ortaya çıkmış bu doğa harikası meyve. İklimin, doğa yapısının bir armağanı.
Tarım atakları
Bayramiç’te tarım alışılmışın dışında bir gelişme gösteriyor. Doğa zenginliği, insanın bilinci ve çağın doğaya ters gelmeyen olanaklarıyla birleşince iyi şeyler çıkıyor ortaya. Örneğin, kivi yetiştiriliyor Bayramiç’te. Henüz deneme düzeyinde ve sınırlı bir üretim ama yakında çoğalıp gelişebilir ve kivi bizim üretim listelerimize Bayramiç sayesinde girebilir. Bayramiç, son zamanlarda gelişen tarımsal bilince çok yatkın bir yer. Köyleri de buna destek veriyor. Uluslararası tohum tekellerinin Türkiye’de çıkarttıkları, eli kolu bağlayan, bizi kendi özgün ürünlerini üretemez hale getiren tohumculuk yasasının getirdiği engelleri bilinçle aşmak ve yerli ürünlerimizi koruyup geliştirmek için her yıl nisan ayında Tohum Takas Şenliği düzenliyor.
Cittaslow
Bayramiç, ‘citta slow’, yani ‘sakin kent’, ‘yavaş şehir’ olmak için başvuruda bulunan ilçelerimizden biri ve belki de en şanslısı… Gerçekten sakin, gürültü patırtıdan, tozdan dumandan, kirlilikten uzak, kendi doğal dünyası içinde sessiz ve kararlı bir biçimde devinen Bayramiç, bunun için biçilmiş kaftan.. ‘Citta Slow’ için Seferihisar’la kardeş dayanışması içinde yürüttüğü çalışma, umarım iyi sonuç verir.
Ayazma
Bayramiç’ten otuz kilometre kadar ötede, Kazdağları’nın koynuna girdiğiniz noktadaki Ayazma, bir doğa harikası ve dünyanın ilk güzellik yarışmasının yapıldığı yer. Derin vadiden köpüre çağıldaya gelen gür bir suyu var Ayazma Deresi’nin. Böyle kim bilir kaç dere birleşerek Kara Menderes Nehri’ni oluşturuyor. ‘Ayazma’ denince bir duracaksınız. Orada binbir güzellik, bin yılların gizemiyle gelmiş bugüne. Yukarıda, dağın birçok yerinde mağaralardan da bu mevsimde sular fışkırırmış. Kazdağları bir su deposu sanki. O akış hızına göre, bitmeyen bir kaynak oluşu akla ziyan. Ama gelin görün ki, altın şirketleri, bu su deposunun içine zehir atmak için üstünde hora tepiyorlar.
Bir yeryüzü cenneti Ayazma. Bayramiç’e varıp da Ayazma’yı görmeden ayrılmayın. Hele bir de alabalık sofrası kurabilirseniz, değmeyin keyfinize… Ben, nisan başlarında, gür akışlı suların gürültüsünden insanların birbirini zor işittiği düş uğultusu içindeki bu olağanüstü doğa harikasını hayranlıkla izledim, gözledim. Gözümde yeşili, kulaklarımda sularının sesi iz olarak kaldı.
Bayramiç pazarında kadınlar
Bayramiç pazarında ürünlerini sergileyip satan kadınlar için yaklaşık on yıl önce yazdığım bir şiir Ra adlı kitabımda yer alıyor. Şöyle:
“bayramiç pazarında köylü kadınlarbenekli üzüm, kestane, ceviz günbalı gülüşleri sokağa serili çeyiz usul bir serinlik sabahı karşılıyor köşe başlarında kazdağı’nın selamı var hoş gelip hoş gidiniz”
Efsanevi güzellik yarışması
Troya Kralı Priamos’un, kötü bir rüyadan ötürü, doğumuyla bir felakete neden olacağına inandığı ve bu nedenle doğar doğmaz İda Dağı’na bıraktırdığı oğlu Paris’i, bir ana ayı emzirir ve büyütür. Paris, güçlü ve yakışıklı bir delikanlı olur. Nifak ve kavga tanrısı Eris, davetsiz geldiği bir düğünde ‘en güzele verilmek üzere’ diye yazarak ortaya bir altın elma bırakır. Tanrıçalar Hera, Athena ve Afrodit arasında kimin güzel olduğu tartışması kavgaya dönüşür. Zeus, Paris’i kavgayı çözümlemekle görevlendirir. Paris, altın elmayı alır, seçimi nasıl yapacağını düşünürken, tanrıçalardan belki de dünyanın ilk rüşvet önerileri gelir: Athana, savaşta dünyanın en büyük yiğidi olmayı ve insanüstü akılı; Hera, Asya ve Avrupa’nın krallığını; Afrodit ise dünyanın en güzel kadını Spartalı Helena’nın aşkını vaat eder. Paris, aşkı seçer ve elmayı Afrodit’e uzatır. Dünyanın ilk güzellik kraliçesi böylece seçilmiş olur.